Yeşil hidrojen, yenilenebilir enerjiyle üretilen, karbon emisyonu içermeyen bir enerji taşıyıcısı olarak geleceğin enerji sistemlerinde devrim niteliğinde bir rol üstlenmektedir. Türkiye’nin iklim kriziyle mücadele ve yeşil dönüşüm hedefleri doğrultusunda, yeşil hidrojen üretim kapasitesinin artırılması, hem ekonomik hem de çevresel faydalar sağlayacaktır. Bu kapsamda, güneş ve rüzgâr enerjisinden elde edilen elektriğin elektroliz yöntemiyle hidrojene dönüştürülmesi, fosil yakıtlara olan bağımlılığı azaltarak dış ticaret açığını dengeleyecek potansiyele sahiptir. Aynı zamanda hidrojen depolama ve taşımacılığına yönelik yeni teknolojilerin devreye alınması, enerji sisteminin esnekliğini artıracak ve arz güvenliğini destekleyecektir.
Türkiye’de geliştirilen mobil hidrojen enerji depolama sistemleri, bu dönüşümün ilk uygulamalı örnekleri arasında yer almaktadır. Güneş enerjisinden elde edilen elektriğin suyun ayrıştırılmasıyla yüzde 99’un üzerinde saflıkta hidrojen üretilmesi, bu gazın yıllarca metal tanklarda güvenle depolanabilmesi ve ihtiyaç halinde yakıt hücreleri aracılığıyla yeniden enerjiye dönüştürülmesi, enerji üretiminde yeni bir paradigma ortaya koymaktadır. Bu sistemler, elektrik kesintisi gibi durumlarda fosil yakıtlı jeneratörlerin yerini alarak karbon ayak izini azaltmakta ve enerji verimliliğini artırmaktadır. Ayrıca sistemde kullanılan parçaların yerli üretimle geliştirilmesi, sanayi ekosistemine doğrudan katma değer sağlamaktadır.
Bununla birlikte, hidrojenin yasal ve teknik çerçevede yerini güçlendirmek gerekmektedir. Yenilenebilir enerji kaynaklarını tanımlayan yasal düzenlemelere hidrojenin dahil edilmesi, sektörün büyümesi açısından kritik bir adımdır. Hidrojenin enerji taşıyıcısı, yakıt ve kimyasal hammadde olarak mevzuatta tanımlanması, yatırım ortamını canlandıracak ve özel sektör katılımını artıracaktır. Ayrıca kara, deniz ve hava taşımacılığında hidrojenli araçların kullanımına yönelik standartların oluşturulması, dolum istasyonlarının yaygınlaştırılması ve pilot uygulama bölgelerinin desteklenmesi, yeşil hidrojen ekonomisinin oluşumuna katkı sağlayacaktır.
Türkiye’nin sanayi coğrafyası da bu dönüşümü desteklemeye uygundur. Özellikle demir-çelik, petrokimya, gübre ve amonyak üretimi gibi karbon yoğun sektörlerde hidrojen kullanımı, üretim süreçlerini karbonsuzlaştırarak uluslararası ticaret rekabetinde avantaj yaratacaktır. Bu alanlarda yeşil hidrojenin kullanımıyla birlikte Avrupa Birliği’nin sınırda karbon düzenlemesi gibi uygulamalardan kaynaklanacak mali yüklerin azaltılması da mümkün hale gelecektir. Enerji arz güvenliğini sağlamanın yanı sıra ekonomik bağımsızlığı güçlendiren bu dönüşüm, Türkiye’nin sürdürülebilir kalkınma hedefleriyle uyumlu bir yönelim ortaya koymaktadır.
Sonuç olarak, yeşil hidrojenin Türkiye’nin enerji ve sanayi altyapısına entegrasyonu, ülkenin düşük karbonlu ekonomiye geçişinde kilit bir rol üstlenmektedir. Yenilenebilir enerji tabanlı üretim, depolama ve taşımada yerli teknolojilerin geliştirilmesiyle birleştiğinde, Türkiye yalnızca enerji tüketicisi değil, enerji teknolojilerinin üreticisi konumuna da yükselebilecektir. Bu kapsamda hidrojen enerjisi, geleceğin sanayileşme vizyonunun ve ulusal enerji stratejisinin temel yapı taşlarından biri olarak görülmelidir.
enerjiplatformu.org
Yorumlar