2025 yılı itibarıyla hidrojen, enerji sektörünün düşük karbonlu dönüşümünde giderek daha merkezi bir rol oynamaya başlamıştır. Küresel karbon emisyonlarını azaltma hedefleri doğrultusunda birçok ülke hidrojen stratejilerini güncellemiş; üretim, taşıma, depolama ve kullanım alanlarında büyük ölçekli yatırımlar hayata geçirilmiştir. Avrupa Birliği’nin “Hydrogen Bank” girişimi, bu süreci hızlandıran en önemli adımlardan biri olurken, Japonya, Güney Kore ve Avustralya gibi ülkeler hidrojen ihracatı odaklı altyapılarını güçlendirme yönünde önemli mesafeler kat etmiştir.
Küresel Hidrojen Stratejileri ve Yatırımlar
Son yıllarda hidrojen üretimi ve kullanımına yönelik küresel yatırımlar hız kazanmıştır. IEA verilerine göre 2024 yılı itibarıyla dünya genelinde faaliyette olan düşük emisyonlu hidrojen üretim kapasitesi yaklaşık 180 ktH₂/yıl düzeyindedir ve 2030’a kadar bunun 170 MtH₂/yıl seviyesine ulaşması hedeflenmektedir . Bu hedefler doğrultusunda:
Avrupa Birliği, Hydrogen Bank programı kapsamında ilk destek çağrısıyla 800 milyon avroluk fon tahsis etmiş ve 1.5 GW’tan fazla kapasiteye sahip projelere öncelik tanımıştır.
Japonya, 2030 yılına kadar 3 milyon ton hidrojen kullanımı ve 15 GW elektrolizör kapasitesi hedeflemektedir.
Avustralya ve Güney Kore, ihracat odaklı hidrojen altyapısı yatırımlarını yoğunlaştırmış, deniz yoluyla taşımaya uygun amonyak bazlı sistemler geliştirmiştir.
Bu gelişmelerle birlikte, elektrolizör teknolojilerinde de önemli bir dönüşüm yaşanmaktadır. 2025 itibarıyla bazı ileri düzey sistemlerde verimlilik %80 düzeyine ulaşmış ve maliyetler hızla düşmeye başlamıştır. Özellikle PEM (Proton Exchange Membrane) ve alkalin elektrolizörlerin endüstriyel ölçekte rekabet gücü artmıştır.
Türkiye’nin Hidrojen Vizyonu ve 2030 Hedefleri
Türkiye, 2021 yılında yayınladığı Ulusal Hidrojen Teknolojileri Stratejisi ile bu alandaki yol haritasını çizmiş, özellikle yenilenebilir kaynaklardan elde edilecek yeşil hidrojen üretimine odaklanmıştır. 2030 yılına kadar yıllık 1 GW elektrolizör kapasitesi hedeflenmekte ve bu hedef, hem ithalat bağımlılığının azaltılması hem de ihracat potansiyelinin artırılması açısından stratejik değer taşımaktadır.
Türkiye’nin güçlü güneş ve rüzgar enerjisi potansiyeli, elektroliz yoluyla hidrojen üretiminde maliyet avantajı sağlayabilir. Özellikle Konya, Eskişehir, Niğde ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri bu tür projeler için öne çıkmaktadır.
Ayrıca Türkiye, Bor ve tuz domları gibi stratejik kaynaklarıyla hidrojen depolama altyapısı kurma açısından avantajlıdır. Savunma sanayiinde ASELSAN ve TÜBİTAK MAM’ın geliştirdiği yakıt hücreleri, ulaşımda TCDD’nin hidrojenli tren projeleri, EGO’nun hidrojenli otobüs pilot uygulamaları, bu vizyonun somut adımlarını oluşturmaktadır.
Sektörel Uygulamalar ve Teknolojik Potansiyel
Hidrojenin sanayi, ulaşım ve enerji depolama alanlarındaki potansiyeli Türkiye için stratejik bir dönüşüm fırsatı sunmaktadır:
Sanayi: Demir-çelik ve kimya sektörlerinde fosil yakıtların yerini alabilecek hidrojen bazlı sistemler, hem karbon ayak izini azaltmakta hem de rekabet gücünü artırmaktadır. Türkiye’de Erdemir ve İskenderun Demir Çelik gibi tesislerin bu yönde pilot çalışmalar yürüttüğü bilinmektedir.
Ulaşım: Hidrojenli otobüsler ve trenler, özellikle şehirlerarası ulaşımda sıfır emisyon hedeflerine katkı sağlayabilir. Aynı zamanda ağır taşıtlarda menzil avantajı nedeniyle elektrikli sistemlere göre üstünlük göstermektedir.
Enerji Depolama: Mevsimsel enerji dengesizliklerini gidermek için yeşil hidrojen, büyük ölçekli enerji depolama çözümü olarak değerlendirilmektedir. GES ve RES üretiminin yüksek olduğu saatlerde fazla elektriğin elektrolizle hidrojene dönüştürülmesi, şebeke istikrarına katkı sunabilir.
Karşılaşılan Zorluklar ve Politika Önerileri
Her ne kadar hidrojen teknolojileri büyük bir potansiyele sahip olsa da, Türkiye açısından bazı zorluklar ve gelişim alanları bulunmaktadır:
Yatırım finansmanı ve maliyetler: Hidrojen teknolojilerinin ilk yatırım maliyetleri yüksek olup, özel sektörün bu alana yönlendirilmesi için teşvik ve vergi avantajlarına ihtiyaç vardır.
Mevzuat eksikliği: Türkiye’de hidrojen üretimi, taşıması ve kullanımı ile ilgili kapsamlı bir yasal çerçeve henüz oluşturulmamıştır.
İnsan kaynağı ve Ar-Ge: Bu alanda uzmanlaşmış mühendislik kapasitesi ve üniversite-sanayi iş birlikleri yeterli düzeyde değildir.
Bu çerçevede önerilen politika adımları şunlardır:
Hidrojen yatırımları için yeşil sertifika mekanizmaları geliştirilmesi,
Kamu destekli pilot projelerin yaygınlaştırılması,
Uluslararası iş birlikleriyle teknoloji transferinin hızlandırılması,
Üniversitelerde hidrojen odaklı lisansüstü programların açılması.
2025 yılı itibarıyla hidrojen teknolojileri, küresel enerji dönüşümünün temel yapı taşlarından biri olarak konumlanmıştır. Türkiye de bu alandaki stratejik hedefleriyle, sadece tüketici değil aynı zamanda üretici ve ihracatçı konumuna gelmeyi hedeflemektedir. Ancak bu hedeflerin hayata geçebilmesi için politika bütünlüğü, uzun vadeli yatırım vizyonu ve inovasyona dayalı bir sanayi politikası gereklidir.
Türkiye’nin güçlü yenilenebilir kaynakları ve stratejik coğrafi konumu, bölgesel hidrojen ticaretinde merkez ülke olma potansiyelini barındırmaktadır. Bu bağlamda hidrojen, sadece enerji güvenliği için değil; aynı zamanda ekonomik kalkınma ve çevresel sürdürülebilirlik için de güçlü bir kaldıraç olacaktır.
Yorumlar
Masana795
07.04.2023 CevaplaTürkiyenin blog ve haber scripti TRENDBLOG sizlerle .